11 Aralık 2006 Pazartesi

Erasmus Yapın!!!


Kadim dostum Cenk'in Erasmus Öğrenci Değişim Programı ile ilgili yazısı çok hoşuma gitti, aynen buraya ekliyorum... Kendinizi engelleyen tüm çekincelerinizi unutun ve bu maceraya atılın derim!!!

Erasmus Öğrenci Değişim Programı

Birbirinden farklı onlarca ülkeden yüzlerce farklı insan, farklı kültürler, hayat tarzları, alışkanlıklar ve inanışlar. Farklılıklar dünyasında ortak olan tek bir şey var, o da “genç olmak”…

Soğuk ve alışık olmadığınız bir hava ve birdenbire kim olduklarını bilmediğiniz, dillerini anlamadığınız yüzlerce insan arasında öğretim dönemine başka bir coğrafyada geçici olarak misafir olduğunuz bir okulda başlıyorsunuz. Bunlar bile biraz olsun değişiklik arayan ve kültür şokunu hem iyi hem de kötü taraflarıyla tadmak isteyen biri için yeterli olacaktır sanırım.

İşte Erasmus tam olarak bu. 24 Ocak 2000 yılında A.B. içinde benimsenmiş bir süre sonra uygulamalarına Türkiye’de başlanmış olan yükseköğretimde öğrenci değişim programı. Yani basitce; siz ordasınız onlar ise buradalar. Uygulamalara başlandığında amaç olarak, yükseköğretimi geliştirmek ve işbirliği sağlamak olarak benimsenen Erasmus daha sonra değişim programından yaralanan öğrencilere çok daha fazlasını kattığı açıkça görüldü. A.B.’nin genişleme süreciyle artık iyice kuvvetlendirilmek istenen “Avrupalılık bilinci” daha eğitim seviyesindeki bireylere aşılanarak geleceğin Avrupası için sağlam adamlar atılmak isteniyor. Bizler bu kutsal() amaçlara hizmet ederken aslında bir yandan “kendimizi keşfetme” imkanı buluyoruz. Kendinize ait hissetmediğiniz bir ortamda tamamiyle farklı anlayışlardan gelen insanlarla aslında ne kadar aynı olduğunuzu görüyorsunuz. Tarihin, siyasetin ve politikanın tüm önyargılarından sıyrılarak genç olmanın keyifini yaşıyosunuz ve sonrasında gözünüzde ülkelerarası sınırlar,bu önyargılar ve kendinize güvensizliğiniz yokoluyor. Başka ülkelerde yaşanan bu dostluklar asla unutulmaz oluyor ve yoğun ısrarları kıramayarak bir yolunu bulup kalkıp Avrupa’nın bir başka ülkesine dostunuzu ziyaret için gidiyorsunuz, pekçok dostunuz sizi evinizde ziyaret etmek için buraya geliyorlar ve hiç bitmeyecek bir kültürarası paylaşım ve yakınlaşma sağlanıyor. Kişisel gelişim ve değişim işte tam olarak bu.

Tüm bu imkanlardan yararlanmak ve bir Erasmus öğrencisi olmak son derece kolay. Belki en önemli kriter “istek ve kararlılık”. Bunu sağlayabildiğiniz sürece ve buna okulunuzdaki Erasmus ofisini ikna edebildiğiniz sürece bu değişimden faydalanabilirsiniz. Hayatın en kritik yılları olan üniversite zamanını dolu dolu ve farklılıklarla yaşamak isteyenler bu fırsatı kaçırmamalı diye düşünüyorum. Farklılıkları keşfetme ve gençliği doyasıya yaşamak dileğiyle…

Cenk Yurtsever (cenkyurtsever@hotmail.com)


Önünü Görebilen Var mı??


Son günlerde İstanbul'da yoğun sis aldı başını gidiyor. Sahabları kimse uzakları göremiyor özellikle. Ancak konum hava durumu değil. Ben, hani hep derler ya, 5 yıl sonra nerede olacağını, hatta bırakın 1 yıl sonra nerede olacağını bilen kaç kişi var merak ediyorum... En azından ben bilmiyorum... panik yapmamak lazım tabi ama , bakalım seneye blog mesajlarımı nereden , ne yaparken bir ara verip yazacağım...

15 Kasım 2006 Çarşamba

Aceleci şehirde yavaş davranarak kâr edenler...

Nerdeyse 1 aydır yazmamamın bir tek nedeni var: bilgisayarım saçmasapan şekillerde hatalar üretti ama şimdilik iyi kendisi...
Gelelim konumuza: Neden bu kadar kötü niyetli insan var ortalıkta????
-İstanbul'da yaşayanlar AKBİL'in ne olduğunu bilirler.Bilmeyenlere: elektronik bir bilet işte, kontör yükleyip otobüste metroda falan kullanılıyor. Artık cidden isyan ettiğim nokta şu:
Okuldan çıkıp Kadıköy'e giden vapura yetişmek için az zamanım kaldı ve otobüs duragından iskeleye kadar herkes gibi acele acele yürümeden önce akbilimi doldurmak istedim, gişeye yanaştım. Çirkin olan şey, görevlinin akbili doldurduktan sonra 5 saniye kadar hiçbir şey yapmayıp halâ beklediğimi gördükten sonra paranın üstünü vermeye başlaması. Şimdi yanlış anlamayın sakın beni, hızlı değil diye kızmıyorum.Kızdığım şey, arada verdiği molanın bir amacı olduğunu farketmiş olmam. Amcam benim para üstümü unutturup aceleci insanların şehrinde yavaş davranma + karşıdakinin dalgınlığını kullanarak akşam kasa fazlası olarak cebe indirmeye çalışıyor! Bu kadar mı açız be! Bu kadar mı düştü ahlâk anlayışımız? Siz siz olun, paranızı saatler sürse de tamı tamına almadan akbil gişelerinin önünden ayrılmayın... Aman dikkat! Kadrolaşmayan (!) dindar(!) görevliler işlerini her zaman tam yapsın!!!
Ben akbil gişelerini sevmiyorum artık... Hani diyorlar ya robotlaşma işsizlik getirecek falan filan... Ben böyle istihdam yerine işsizlik istiyorum kardeşim..O şekilde işine saygısızlık eden insana o iş bir boy büyüktür... Akbil24 denen ATM tarzı güzel otomatlarımız var, gayet iyi niyetli, somurtkan ol(a)mayan, paranızı tam dolduran bir gişe...Üstelik "Günaydın" dediğinizde o da cevap ver(e)miyor, gişe memuru da... Ben otomatları seviyorum.. Siz de sevin...

14 Ekim 2006 Cumartesi

Aynı yollar, farklı adımlar....

Aynı yollar, farklı adımlar....
İTÜ Makinazede dostlarımdan Onurberk'in insan içinde söyleyemedikleri... Okunmaya değer...

12 Ekim 2006 Perşembe

kargo kargo gak dedi


kargo şirketleri neden saçma sapan çalışırlar?? www.gittigidiyor.com'dan bir kullanıcı adı alıp ilginç bir deneyim olacağını düşündüğüm için internetten satışalış ve alışveriş yapmaya karar verdim...
Sadece hayattaki dertlerimi artırdı.. internetten aldığım ilk parfüm taklit çıktı, birşey demedim, teknoloji kullanıyorum diye ayrıntıya bakmadım dedim, bir ürün satışa sundum, alan bir kişi oldu ve kargolama yapmam gerekliydi. Kargo işi çok çetrefilli. bir şirkete telefon edip en yakın kargo bayisini bulmak 2 telefon görüşmesi yapmama neden oldu. iki baz istasyonu arasındaki evlerde telefon bir oraya bir buraya bağlanırken siz de kanser olursunuz ya yüksek elektromanyetik radyasyondan, bende de kargo şirketleriyle evim arasında aynı durum sözkonusuydu. iki kargo birimi-ya da 2 kg:D - birim olmadı kg daha önceden kaydedilmiş- kargo durağı mı desem şeyi---şeysi de olabilir*:D- egemenlik bölgesinin tam sınırında kalmış bulunan bendeniz iki üç tane kargo istasyonu arasında bir orayı bir burayı aradım, evime gelip alabilip alamayacaklarını sordum, cevap olumluydu. iki kargo merkezinden birine sorduğumda eve paket yapabilmem için malzeme getirebileceklerini söylerken diğeri paket yapmıyoruz diye kestirip attı.. ben de bi poşede koyup verdim patenleri kargo görevlisine:D

neyse o deneyim olumluydu. sırada ikinci ürün vardı. bu sefer karşı tarafa çok yazmasın diye kargo dükkanına bizzat gitmeyi uygun buldum. gittim yazdım o naylon zarfları- bu arada üstü şeffaf kaplı naylonlara yazmak için tükenmez kalem en kötü seçenek olabiliyo, adresi yazmam 10 dakikamı falan almış olmalı. mutlu mesut bir şekilde üç harfli -bu kısaltmayı adını anmak istemediğiniz her şey için kullanabilirsiniz- kargo şirketime zımbırtıyı bıraktıktan sonra günler geçti ve adres tamamen doğru olmasına rağmen paketi bir gün annemin elinde gördüm eve geldiğimde. işte o an internetten bir şey satıp uzaklara öyle kolaylık oluyor bilmem ne diye göndermemeye karar verdim içten içten ama söylemedim henüz kimseye. yarın bir kargo noktasına uğrayıp bumerang gibi geri gelen kargoyu sahibine göndermek üzere bir deneme daha yapmalıyım bakalım başarabilecek miyim(z).

hadi interneti yaptık 1024k, sitelerimiz var, kamyonlarımız var, kargo ağlarımız var ama niye çalışmaz verimli olarak? neden özür dilemez kargo şirketi ve sahibini bulamadığı -alıcı öder- ibareli, üstünde alıcı olarak benim adımın yazmadığı kargo pakedini geri getirip bana üründen aldığım para kadar ödeme yaptırır anlayamadım bi türlü..

1) kargo şirketleri eğitilmiş köpek gibiler, sadıklar ve ne atarsanız size geri getiriyorlar, bunun için üstelik para istiyorlar
2)birinci şıkkı yazarken ikinciyi unutanın en güzel örneklerinden birini yaşıyorum, yazılıda gibi hissettim şimdi kendimi...

diyeceğim odur ki, ne yaparsanız yapın, bir arkadaşınıza, tanıdığınıza verin götürülmesi gerekeni ,bi ara uğrayıp götürüversin gideceği yere... kargo denen şey genelde hata veriyor. hem zaten pttt -yok yanlış oldu- ptt gibi güzide bir kuruluşumuz varken özel diye abuk sabuk davranan, ev/av köpeği gibi şirketlere pakedimi vermem bundan sonra...banane!

beni sabırla okuduğun için teşekkür ederim, eklemek istediğin birşey olursa yorum yazmaktan çekinme

2 Ekim 2006 Pazartesi

Fes+Nargile+Dansöz+Türk Kahvesi ≠ Türkiye !!!

bugün, dostlarımla oradan burdan söz ederken herkesin ortak tespit ve şikayet ettiği bir şey oldu: yabancılar Türkiye'yi olduğundan daha oryantal, olduğundan daha bir otantik görmek için çabalıyorlar. Türkiye olarak modern dünyanın sahip olduğu şeylere sahip olduğumuzu gördüklerinde onlara şaşırtıcı geliyor ne acı ki... Bu durumun nedeni de sadece deve resimli sigara paketlerinde türk tütünü kullanılması değil bence... Milletçe çok büyük heyecan ve coşkuyla izlediğimiz, kendimizi tanıttığımızı varsaydığımız- ki o da tartışılır, tanıdığım çoğu avrupalının eurovision'u izlemiyor oluşu bendeki şüpheyi uyandıran- eurovision için her sene illâ ki göbek dansı içeren bir şarkı göndermemizden, ülkemize -istanbul'a aslında- ziyarete gelen turistlere Sultanahmet'te fes satmaya çalışmamızdan, Türkiye'yi onlara dansöz- kahve-nargile- boğaz olarak tanıtma çabamızdan, gelenlerin beklentisi de düşüyor, ağızlarına bir parmak osmanlı balı çalınıp geri döndüklerinde onlar da bizler de naylon gerçekliği kimin yarattığını düşünmeden devam ediyoruz yaşamlarımıza...
Geçtiğimiz günlerden birinde, bir Kanadalı tanıdığımı Bağdat Caddesi'ne götürdüğümde, Türkiye'de böyle bir yer olabileceğinin aklına gelmediğini , İstanbul'a gelirken çoğu yerin daha yıkık ve bakımsız olacağını beklediğini, ancak İstanbul'un beklediğinden çok daha temiz, güvenli, hattâ belki hayatında bulunduğu en güvenli şehri bulduğunu söyledi. Bu sözler aslında iltifat değil, bir yerde yüze çarpan tokat aslında. İstanbul'u , Türkiye'yi dansöz göbeği, kahve fincanı , nargile marpucu , Fas'ın fesi gibi nesnelerle tanıtmak ne kadar doğru tartışılmalı. Sahip olduğumuz onca modern değer varken bunları "farklı" olduğumuzu öne sürerek ticarileştirip ülkeyi olduğundan daha "Arap" göstermek ne kadar doğru acaba? Fesimizi önümüze koyup düşünmenin zamanı geldi de geçiyor bile...

25 Eylül 2006 Pazartesi

youtube




insanların harika fikirleri hep göz kamaştırıcı başarılarla taçlanmıyor. Örneğin benim harika fikirlerim... henüz hiçbiri öyle bir şerefe nail olamadılar, ancak youtube.com sitesinin iki genç fikir babası için durum biraz daha farklı. www.youtube.com adresinde, tüm dünyadan insanların, begendikleri, zaman zaman kendilerini kaydettikleri, TVlerden çektikleri görüntüler paylaşıma açık herkese . herkes kendini en iyi şekilde ifade etmeli diye düşünen site sahipleri, günde 70 milyon videonun izlendiği bir hacme ulaşmış durumda... Hâlâ haberiniz yoksa bir bakış atmaya ve bence yeni televizyon kavramıyla tanışmaya değer...

Haber İzlemeyenlerdenim...


haber izlemiyorum artık. evet sadece orada burada anahaberlerden birşeyler kulağıma çalınırsa duyuyorum, ama dinlemiyorum! istemiyorum çünkü! olan biten şeylerin , saçma sapan yalaka medyanın magazin haberlerini, 3. sayfadaki kanlı haberleri yüzüme sıçratmasını, pis pastaneleri görüp o çok severek yediğim çeşit çeşit hamur işlerinden tiksinip dışarıda yenebilecek yemeği bi biskreme indirgeme çabası yaratmasını, ülkede yaratılmış umutsuz ortamın hâleti ruhiyeme sıçramasını , zaten trafiğinde stresinde beni yeterince boğan İstanbul'un beni eve geldiğimde de rahatsız etmesini istemiyorum. Haberlerin spikerleri bile yüzüne bakılmaz hale gelmişken, adamın suratına bakıp anlattığı habere nasıl konsantre olabilirim ki zaten? ülkedeki vur patlasın çal oynasın dengesizliğin zaten tam denge noktasında kendini zor tutan bu vatandaşa sıçramaması için uğraşıyorum işte... öyle aydın seda bilmem kim zaten lafı bile edilmemesi gereken kişiler, ama siz siz olun, eger bu TV'ların daha iyi yayın yapmasını, yarın parayla satılan insanları konu alan yüzlerce dizi, komikmiş gibi yapılan, fikir kıvılcımları bile içermeyen saçma sapan yapımları devamının gelmesini istemiyorsanız İZLEMEYİN!... ya da izleyip izleyip ben televole sevmem cart curt demeyin...
Her neyse dönelim konuma, haber bültenleri , gazeteler, haber portallarıyla isimlerini bilmek dışında ilişkim olmayacak bundan sonra, zira kendimi korumaya almalı, umutlarımı söndürmemeliyim... Benim gibi kaç kişi daha var merak da ediyorum... ama yaşasın dergi okumak bundan sonra!!!

17 Eylül 2006 Pazar

boş anlarımı sevmiyorum

boş anlarımı sevmiyorum ben ya! böyle bilgisayarın başında bazen öyle bir zaman geçiriveriyor ki insanın inanası gelmiyor saatler sonra farkettiğinde. geriye dönüp bakıyorum "ne öğrendin mert?" diye, bir sürü çöp bilgi genelde... üç beş sözlük tanımı, belki google'dan yapılmış birkaç arama sonucu gidiverdiğim birkaç linkten topladığım, genel kültürden daha ---belki --- kullanılacak bilgicikler böyle doldurmuşlar zamanımı, bilgi kirliliği ya bu resmen. sonra biriyle konuşurken aklıma gelip abuk subuk bi internet araması sırasında aklıma gelen şeyleri cümlelere katıyorm, saçmalıyorum sanki... sanırım internette boş gezmek pek dogru değil... birşeylerle meşgul olmak, hatta internette oturdugum yerden birşeyler yaparak para kazanmak mümkün olsa keşke... çok insan yolunu buluyor ama ben henüz bulmuş değilim:D sonuç olarak galiba boş zamanı güzel değerlendirmek gerek, ya da zamanı boşa harcamamak gerek..:D

5 Eylül 2006 Salı

Modern Peçe

ya bazen insan deli oluyo karşısındakilerin onu salak yerine koymasına! neden diyeceksiniz, nasıl da diyebilirsiniz, söylediğim şey şu: Bahariye'de , Bağdat Caddesi'nde , ne bileyim işte sokakta yürürken, böyle güneşin falan güzel güzel parladığı zamanlarda genelde, güneş gözlüğünün arkasına sığınan bir sürü insan gezer sokaklarda... Normal güneş gözlüğü takanlara lafım yok, olay onu nasıl kullandığında, gözlüğün arkasından -hani simsiyah ya camları- size bakar içindeki o eğitilmemiş devesel içgüdüleriyle, sizi aşağılamak , kibirle dolu hayatına elektron kadar bi önem verebilmek -ki ciddi bir kendini kandırma unsurudur bu, tamamen ayrı bir yazı konusu bile olabilir- için kullanmaya çalışır sizi, üstünüzde başınızda, dış görüntünüzde bi eksiklik, kendine bi puan arar ama o gözler size öylesine bakar ki sanki siz körmüşçesine tüm ayrıntıları taramaya çalışır beynindeki tüm nöronları o işe konsantre ederek, zira omurilik zaten yürüme kısmını halletmiştir, o ayrı bir prosestir, neyse... ama bilmez ki güneş tepeden vurduğunda -bahsettiğim yer genelde alın ile gözlüğün arasında kalan ufak boşluk, onun gözlerini, tıpkı iş kulelerinde ofis katlarında akşamları ışıklar yandığında çalışanların dışarıdan gayet rahat görülebilmesi gibi açık bir şekilde gözleri meydana çıkmış, o sonradan görmeliğin verdiği saçmasapan tatminlerden birini sizin üzerinizden sağlar şekilde ortadadır ve o sizin bu çok çok basit fiziksel olaydan haberdar olmadığınızı sanarak sizi inceler... hayatta insanlar ne şekillere girerse girsin, kafa yapıları değişmedikçe o Atatürk'üm sayesinde yapılabilmiş devrimlerin savurup attığı peçe, kimi zaman ray-ban, kimi zaman D&G, kimi zaman da GUCCI, ARMANI, ne haltsa bir marka ve camdan yapılmış versiyonlarda kendini gösteriveriyorlar... Tüm peçelerin yok olması, insanların olduğu gibi gözükmeyei diğerlerini de olduğu gibi kabul etmeye hazır oldukları bir ülke dileğiyle...

30 Ağustos 2006 Çarşamba

bende göremedimki

Selam herkese... Aslında forumlarda falan öyle çok konuşmayı sevmeyen ben, nedense böyle ifade edivermeyi seçtim kendimi... Kadim dostlarım Cem ve Cenk'in güncel blog sohbetlerinin de bir etkisi vardır illâ ki... Anlatılacak çok şey var evet... Meselâ çoğu yerde yanlış yazılabilecek eklere takık durumdayım... Kardeşim o kadar mı habersizsin dilden? "Sizde istermisiniz?" ne demektir??? Tamam bazen ben de abuk subuk hatalar yaparım yazarken, ama yapmayın ya! Ayrı yazılması gereken ekleri ayırın be!! -Ekler çok sağlam tatlıdır bu arada, Canhan'ın sponsor olduğu Moda deneyimi aklıma geliverdi birden:D- Neyse, sözüm odur ki dır dır etmek istemeyişimin yanında, hayatta katlanamadığım çok şey var evet ama en en tansiyonumu yükselten ayrı yazılacak eklerin bitişik, bitişik yazılacak eklerin - ki bunlar " de " olanlar, ayrı yazılmaları ya! Bazen "Bizde size gelmek istiyoruz." diyen adamın ne düşündüğü açık! Adam evinde başkalarına gitmek isteyen bir manyak! Kafam kısa devre oluyo ya böyle durumlarda! Dinlerken beynime mantık hataları yaptırıp geri doğru düşündürüp kendim doğrusunu bulduğum ve dinlemeye/okumaya ancak sonrasında devam edebildiğim kişiler/ yazılar! Size sesleniyorum! O milisaniyeler sırasında başka şeyle meşgul olan beyin, seninle ilgilenemiyor!! Öyle işte... Siz siz olun -de eki ve de bağlacını , -ki iyelik /aidiyet belirten eki ile ki bağlacının nerelerde kullanıldığına dikkat edin, dırafik gurallarına uyun, uymayanlarıda uyutunki sorun çıkmasın!!!Demir Tükey