14 Ekim 2006 Cumartesi

Aynı yollar, farklı adımlar....

Aynı yollar, farklı adımlar....
İTÜ Makinazede dostlarımdan Onurberk'in insan içinde söyleyemedikleri... Okunmaya değer...

12 Ekim 2006 Perşembe

kargo kargo gak dedi


kargo şirketleri neden saçma sapan çalışırlar?? www.gittigidiyor.com'dan bir kullanıcı adı alıp ilginç bir deneyim olacağını düşündüğüm için internetten satışalış ve alışveriş yapmaya karar verdim...
Sadece hayattaki dertlerimi artırdı.. internetten aldığım ilk parfüm taklit çıktı, birşey demedim, teknoloji kullanıyorum diye ayrıntıya bakmadım dedim, bir ürün satışa sundum, alan bir kişi oldu ve kargolama yapmam gerekliydi. Kargo işi çok çetrefilli. bir şirkete telefon edip en yakın kargo bayisini bulmak 2 telefon görüşmesi yapmama neden oldu. iki baz istasyonu arasındaki evlerde telefon bir oraya bir buraya bağlanırken siz de kanser olursunuz ya yüksek elektromanyetik radyasyondan, bende de kargo şirketleriyle evim arasında aynı durum sözkonusuydu. iki kargo birimi-ya da 2 kg:D - birim olmadı kg daha önceden kaydedilmiş- kargo durağı mı desem şeyi---şeysi de olabilir*:D- egemenlik bölgesinin tam sınırında kalmış bulunan bendeniz iki üç tane kargo istasyonu arasında bir orayı bir burayı aradım, evime gelip alabilip alamayacaklarını sordum, cevap olumluydu. iki kargo merkezinden birine sorduğumda eve paket yapabilmem için malzeme getirebileceklerini söylerken diğeri paket yapmıyoruz diye kestirip attı.. ben de bi poşede koyup verdim patenleri kargo görevlisine:D

neyse o deneyim olumluydu. sırada ikinci ürün vardı. bu sefer karşı tarafa çok yazmasın diye kargo dükkanına bizzat gitmeyi uygun buldum. gittim yazdım o naylon zarfları- bu arada üstü şeffaf kaplı naylonlara yazmak için tükenmez kalem en kötü seçenek olabiliyo, adresi yazmam 10 dakikamı falan almış olmalı. mutlu mesut bir şekilde üç harfli -bu kısaltmayı adını anmak istemediğiniz her şey için kullanabilirsiniz- kargo şirketime zımbırtıyı bıraktıktan sonra günler geçti ve adres tamamen doğru olmasına rağmen paketi bir gün annemin elinde gördüm eve geldiğimde. işte o an internetten bir şey satıp uzaklara öyle kolaylık oluyor bilmem ne diye göndermemeye karar verdim içten içten ama söylemedim henüz kimseye. yarın bir kargo noktasına uğrayıp bumerang gibi geri gelen kargoyu sahibine göndermek üzere bir deneme daha yapmalıyım bakalım başarabilecek miyim(z).

hadi interneti yaptık 1024k, sitelerimiz var, kamyonlarımız var, kargo ağlarımız var ama niye çalışmaz verimli olarak? neden özür dilemez kargo şirketi ve sahibini bulamadığı -alıcı öder- ibareli, üstünde alıcı olarak benim adımın yazmadığı kargo pakedini geri getirip bana üründen aldığım para kadar ödeme yaptırır anlayamadım bi türlü..

1) kargo şirketleri eğitilmiş köpek gibiler, sadıklar ve ne atarsanız size geri getiriyorlar, bunun için üstelik para istiyorlar
2)birinci şıkkı yazarken ikinciyi unutanın en güzel örneklerinden birini yaşıyorum, yazılıda gibi hissettim şimdi kendimi...

diyeceğim odur ki, ne yaparsanız yapın, bir arkadaşınıza, tanıdığınıza verin götürülmesi gerekeni ,bi ara uğrayıp götürüversin gideceği yere... kargo denen şey genelde hata veriyor. hem zaten pttt -yok yanlış oldu- ptt gibi güzide bir kuruluşumuz varken özel diye abuk sabuk davranan, ev/av köpeği gibi şirketlere pakedimi vermem bundan sonra...banane!

beni sabırla okuduğun için teşekkür ederim, eklemek istediğin birşey olursa yorum yazmaktan çekinme

2 Ekim 2006 Pazartesi

Fes+Nargile+Dansöz+Türk Kahvesi ≠ Türkiye !!!

bugün, dostlarımla oradan burdan söz ederken herkesin ortak tespit ve şikayet ettiği bir şey oldu: yabancılar Türkiye'yi olduğundan daha oryantal, olduğundan daha bir otantik görmek için çabalıyorlar. Türkiye olarak modern dünyanın sahip olduğu şeylere sahip olduğumuzu gördüklerinde onlara şaşırtıcı geliyor ne acı ki... Bu durumun nedeni de sadece deve resimli sigara paketlerinde türk tütünü kullanılması değil bence... Milletçe çok büyük heyecan ve coşkuyla izlediğimiz, kendimizi tanıttığımızı varsaydığımız- ki o da tartışılır, tanıdığım çoğu avrupalının eurovision'u izlemiyor oluşu bendeki şüpheyi uyandıran- eurovision için her sene illâ ki göbek dansı içeren bir şarkı göndermemizden, ülkemize -istanbul'a aslında- ziyarete gelen turistlere Sultanahmet'te fes satmaya çalışmamızdan, Türkiye'yi onlara dansöz- kahve-nargile- boğaz olarak tanıtma çabamızdan, gelenlerin beklentisi de düşüyor, ağızlarına bir parmak osmanlı balı çalınıp geri döndüklerinde onlar da bizler de naylon gerçekliği kimin yarattığını düşünmeden devam ediyoruz yaşamlarımıza...
Geçtiğimiz günlerden birinde, bir Kanadalı tanıdığımı Bağdat Caddesi'ne götürdüğümde, Türkiye'de böyle bir yer olabileceğinin aklına gelmediğini , İstanbul'a gelirken çoğu yerin daha yıkık ve bakımsız olacağını beklediğini, ancak İstanbul'un beklediğinden çok daha temiz, güvenli, hattâ belki hayatında bulunduğu en güvenli şehri bulduğunu söyledi. Bu sözler aslında iltifat değil, bir yerde yüze çarpan tokat aslında. İstanbul'u , Türkiye'yi dansöz göbeği, kahve fincanı , nargile marpucu , Fas'ın fesi gibi nesnelerle tanıtmak ne kadar doğru tartışılmalı. Sahip olduğumuz onca modern değer varken bunları "farklı" olduğumuzu öne sürerek ticarileştirip ülkeyi olduğundan daha "Arap" göstermek ne kadar doğru acaba? Fesimizi önümüze koyup düşünmenin zamanı geldi de geçiyor bile...